Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Levh-i Mahfuz 3.0: Elektro-Şok ekitap
Levh-i Mahfuz 3.0: Elektro-Şok ekitap
Levh-i Mahfuz 3.0: Elektro-Şok ekitap
Ebook2,583 pages41 hours

Levh-i Mahfuz 3.0: Elektro-Şok ekitap

Rating: 5 out of 5 stars

5/5

()

Read preview

About this ebook

Binyılın Quran tefsiri Levh-i Mahfuz Şimdi ekitap. 


Yeryüzünde işler hiç iyi gitmiyordu. Dünya gergin, insanlar mutsuzdu.


Artık zamanı gelmişti…


Tanrı, imajını değiştirmesi için bir reklam ajansıyla anlaştı.
Tanrı ile genç reklamcı, Messenger’da chat’leşmeye başladılar.
Çocuk “Nasıl olur da Tanrı insanla chat’leşir?” diye sordu.
Musa ile çalılıklar üzerinden konuşmuştum, seninle de internetten yazışıyorum. Bunda şaşılacak bir şey göremiyorum yanıtını aldı.


Çocuk “Kuran, kutsal bir kitap. O varken İslam’ın imajını değiştirmek neden bana düşüyor?” diye sordu.
Kuran’ı bir de benden dinlemeye ne dersin? dedi Tanrı.


Bu, resim çizmeyi Picasso’dan öğrenmek gibi bir şey dedi çocuk. Ve her şey ondan sonra başladı…


Artık kütüphanende daha önce hiç okunmamış, kutsal bir kitabın olduğunu biliyorsun. Sır senindir dedi Tanrı… Öğrendiklerine inanamayan çocuk sokağa çıkıp avaz avaz bağırmak, haykırmak istiyordu…


Elif, Lam, Mim… Bu harflere dikkatli bakın, yakında onlar dünyayı değiştirecekler.


Çünkü bugün, büyük gün… Bugün Tanrı’nın doğum günü.


Bin yıllık suskunluk sona eriyor, dinler tarihinin en kadim sırrı gün ışığına çıkıyor…


Bugün… Bu büyük gün, tüm İslam âlemine, insanlığa ve canlılığa hayırlı olsun…


Tanrı’nın doğum günü kutlu olsun…

LanguageTürkçe
PublisherPublishdrive
Release dateMay 20, 2021
ISBN9789944025249
Levh-i Mahfuz 3.0: Elektro-Şok ekitap

Related to Levh-i Mahfuz 3.0

Titles in the series (1)

View More

Related ebooks

Reviews for Levh-i Mahfuz 3.0

Rating: 5 out of 5 stars
5/5

2 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Levh-i Mahfuz 3.0 - buRAK özDEMİR

    1.png

    BİNYILIN MUCİZE qur//AN TEFSİRİ

    LEVH-İ Mahfuz

    ISBN-978-9944-0252-4-9

    YASAL NOTLAR

    DOĞUMGÜNÜ, DOĞUMGÜNÜ YAYINCILIK'IN TESCİLLİ MARKASIDIR. BU KİTABIN TÜM BASIM, YAYIN VE DAĞITIM HAKLARI DOĞUMGÜNÜ YAYINCILIK/buRAK özDEMİR'-e AİTTİR.

    1 PARAGRAF UZUNLUĞU AŞILMAMAK KAYDIYLA ALINTI YAPMAKTAN ÇEKİNMEYİNİZ.

    BU ELEKTRO-KİTAP NÜSHASI, SATIN ALAN KİŞİ ADINA ZİMMETLİ, KONTROLLÜ BİR KOPYADIR VE İLGİLİ YASALAR ÇERÇEVESİNDE TELİF KORUMASI ALTINDADIR. İHLALİ DURUMUNDA YASAL HAKLAR SAKLIDIR.

    LEVH-İ MAHFUZ OKUYUCU AİLESİNİN BİR PARÇASI OLDUĞUNUZ İÇİN HOŞGELDİNİZ DİYOR VE BU KİTABIN HAYATINIZA GÜZEL DEĞİŞİMLER GETİRMESİ DİLİYORUZ.

    mail listemize kaydolmanızda yarar var. Tıklayınız

    web sitesi: LEVHİmahfuz.com

    kitap siparişi için: dogumgunu.com.tr

    siparisim@dogumgunu.com.tr

    takipte kalmak için:

    youtube.com/c/LEVHİMahfuz.TV/

    facebook.com/dogumgunu.kitapcisi

    twitter.com/LEVHİmahfuz

    instagram.com/LEVHİmahfuzLOI

    TANRI'NIN

    DOĞUM

    GÜNÜ

    LEVH-İ MAHFUZ CİLDİ A YÜZÜ

    v1.0.3

    RAHMAN

    Kodu

    buRAK özDEMİR

    İstanbul 2006

    Copyright © Doğumgünü Kitapçısı

    H

    e

    r

    ş

    e

    y

    i

    .uzaktan gören bir çift göz.

    .yemyeşil ormanlık bir alanın ortasında bir yamaç.

    .yamacın ortasından geçen taşlık bir yol.

    .taşlık yolda ilerleyen eski bir jip.

    .jipin içinde üniformalı 4 zenci asker.

    .jipi ve içindekileri yakan bir alev.

    .alev topunun yuvarlandığı uçurum.

    .olan biten herşeyin içinden kan ter içinde uyanan.

    .beyaz bir çocuk.

    .çocukluk yıllarıma damgasını vurmuş.

    ...Gerçek bİr kâbus...

    HAZIRLIK

    00:10

    Tanrı bana gelsin. O’nu yeniden 1 numara yapayım!

    Büyük lokma ye, büyük laf konuşma!

    İlk cümle bana

    ikincisi ise babama ait

    Aslında ben masumdum. Bir reklamcılık dergisi, ben ve birkaç meslektaşıma mesleki hayalleri-mizi, neyi başarmayı dilediğimizi sormuştu.

    Diğer meslektaşlarım, kuruyemiş, tıraş köpüğü, otomobil lastiği gibi piyasalarla ilgili hayallerini sıralarken ben, müşteri adayı olarak Tanrıyı seçmiştim. Tanrı bana gelsin, O’nu yeniden 1 numara yapayım! Kıvırmak gibi olmasın ama, benim ifadem daha uzundu. İçinden cımbızla tek bir cümle alındığında birazcık pervasız durduğu konusunda ben de sizinle hemfikirim. İfadenin aslı şöyleydi: Tanrı katı, imaj yönetimine gerçekten ihtiyacı olan bir müessese. Tanrı bana gelsin, O’nu yeniden 1 numara yapayım. Tabii bu isimde biri gerçekten varsa! Gene sizinle hemfikirim. Son cümle de birazcık pervasız olmuş. Lafını sözünü bilmeyen biri olabilirim ama ben masumum. Bu sözlerin beni ve kimliğimi değiştireceğini asla bilemezdim.

    Ülkenin önemli sayılabilecek reklam ajanslarından birinin genç yaratıcı yönetmeniydim. Şirket dedikodusu yapmak gibi olmasın ama ben ajansın Don Kişot’uydum. Ajansa ne zaman kazık bir iş gelse, herkes ne kadar yoğun olduğunu anlatan gerekçelerle bir şekilde ortadan kaybolurdu. O sırada ben ve atım Rozinante derhal olay yerinde biterdik. Bunu ajansın bekaası ve diğer yönetmenlerin popolarının rahatı için yaptığımı da söyleyemem. Beni zor işlere çeken, önüne bir türlü geçemediğim meydan okuma duygumdan başka bir şey değildi. Tanrıyı bilemem ama benim 1 numara olmamın yolu, el attığım her şeyin imajını değiştirmemle mümkün olacaktı. Bir yanım uluorta büyük laflar ederdi. Diğer yanım da atıp tuttuklarımın altından kalkabilmek için deliler gibi çalışırdı. Mesleğe atıldığım ilk günden beri bayram-seyran, gece-gündüz durmadan çalışmış, etrafımdaki herkesten daha fazla sorumluluk almıştım. Daha dürüst olmam gerekirse, izin kullanmamasıyla iftihar eden kafasızlardan sadece biriydim ben.

    Anketlerden müşteri memnuniyeti en yüksek kreatif olarak benim ismimin çıkması çok çalışan yanıma sunulmuş bir ödüldü. Benim başarı formülüm çok basitti. Çocukluğumdan beri insanın doğasını merak etmiş ve üzerine çok kafa yormuştum. İnsanı iyi tanıyınca, toplumun düşüncelerini yönlendirmek gerçekte de kolay oluyordu.

    Bugüne kadar farklı alanlarda onlarca işe girişmiş ve başarıyla çıkışmıştım. Tanrı bana gelsin! şeklindeki çıkışım, farklı bir şeyler yapma isteğimin bir uzantısı olabilirdi. Olmaya da bilirdi. Belki de egom, ne kadar şişik olduğunu dünyaya haykırmak istiyordu. Bilemiyorum. Bildiğim, o röportajın yayınlandığı günden sonra, hayatımın alt üst olduğuydu…

    00:09

    Dergideki açıklamalarınızı büyük bir ilgiyle okudum. Bende, tam size göre bir proje var. Uygun bir vakitte sizinle görüşme fırsatı bulabilirsem çok mutlu olurum.

    Dona T.

    Dergi yayınlandığının hemen ertesi günü aldığım bu mesaj, gerçekten çok ilginçti. Bu kadardı...

    Dona T. kimdi, benimle ne konuşmak istiyordu? Hiçbir fikrim yoktu. Hatta, Mutlu olurum satırına gelene dek mutlu olanın Tanrı olduğu hissine bile kapılmıştım! Dona, daha önce duyduğum bir isim olmasa da bir isimdi ve bu yanıt bir insandan geliyordu. Ama gene de çok ilginç bir durumdu. Bir kere Türkçe okuyup yazabilen Dona’nın Türk olduğu şüpheliydi. Aklıma Amerika’daki misyoner kuruluşlarından birinin temsilcisi olabileceği gelmişti. Eğer, böyleyse hiç $üphesiz bu benim açımdan çok ho$ bir durumdu. Ajansa müşteri kazandıranlar, gelirin net %20’sini aldığı için... Yoksa bu gelen, yılların hayali Maserati 3200 GT’nin marş sesi miydi?

    Sayın Dona T.,

    İlginiz için çok teşekkür ederim. Önümüzdeki hafta cuma günü saat 16.00’da uygunsanız sizi ajansımızda ağırlamaktan mutluluk duyarım.

    İleriki haftaya ötelemek her zaman işe yarardı. Karşı tarafın gözünde siz, çok meşgul bir insan gibi görünürdünüz. Diğer taraftan da İlişki-lerde kuralları koyan taraf, ilk kuralı koyan taraftır ilkesini yerine getirmiş olurdunuz. Karşı taraf, hem size daha çok saygı duyar hem de karşı bir zamanlama teklifi yapmaya çekinip size uyardı. Tabii, ilerki haftaya ötelemek bazen olumsuz sonuçlar da doğurabiliyordu. 9 gün boyunca meraktan kıvranmak gibi…

    Aradan geçen süre boyunca ben, Dona T.’nin kim olduğu ve benden ne isteyeceğine dair merakımdan, yaptığım hiçbir işe kendimi veremi- yordum. Ya sigara paketlerine daha az sigara koymaya başlamışlardı ya da ben daha çok içiyordum. Heyecanlıydım. En hoşuma giden kısım ise, Dona’nın bana, dünyanın 3 büyük reklam networkünden birinin, herhangi bir üst düzey yetkilisi olarak değil sadece adımla, yani kendi kimliğimle hitap etmesiydi.

    Bugüne kadar pek az yanılan koku alma duyum, büyük para kazana- bileceğim bir işin yolda olduğunu fısıldıyordu kulağıma. Bir yanım ise, bir parça tedirgindi. Kendini birdenbire karmaşık olayların içinde bulan adam… Ben 1940’ların bu Hollywood temasının, 2000’ler temsilcisiy- dim. Gazetede okuduğum bir habere içimden Ne geri zekâlı bir adam! Kendisini ve müessesesini ne durumlara düşürmüş. Düştüğü kuyudan çıkışı gerçekten imkansız. Tanrı yardımcısı olsun dedikten sonra o adamların gelip benim müşterim olmalarına alışmıştım. Gerçekten inanıp inanmadığını bile bilmediği Tanrıya dil uzatmış biri olarak, 1940 model bu filmi tekrar izlememek için dua etmeye bile hazırdım.

    Dergideki açıklamalarınızı…

    Şayet Dona T., koltuğunun altında ticari bir işle geliyorsa, bu iş yüksek olasılıkla Tanrıyla ilgili olmalıydı. Gerçek anlamda uzaylı olduğum bir konuda yani… Böyle bir durumda bilgi açığımı telafi edebilmem de oldukça zor görünüyordu. Arkadaşlarıma bu gece bensiz çıkın, ben evde Qur«an okuyor olacağım diyebileceğimi hiç sanmıyordum.

    Ben yaşamayı seven, delidolu, [gothic] rockçı bir tiptim. Böyle konularla gerçekten hiç işim olmazdı. Gazetelerin siyaset sayfalarını bile istemeye istemeye okurdum. Bana kalsa hiç okumazdım ama, her an siyasi bir kişilik kapımızı çalıp kurtarın beni diyebileceği için olan biteni takip etmek zorundaydım. Gündemi siyasi bir projeye bulaştıktan sonra takip etmeye başladığınızda, adapte olmanız imkansız hale geliyordu.

    Mesleğimden en nefret ettiğim anlar, kendim inanmadığım kişi ve ürünlere insanları inandırmaya çalıştığım anlardı. Ödeme güçlüğüne düşen insanlardan alacağını %800 faizle tahsil eden kimi bankaların kredi kartlarını, dünyanın en sempatik renklerine boyamak benim için gerçekten iğrenç bir duyguydu. Zaten, benim bu duygularım ajansta bilindiğinden mecbur kalınmadıkça böyle işler benim takımıma veril- mezdi. İnanmadığınız bir işte başarı şansınız gerçekten büyük ölçüde azalıyordu. Yönetim bu gerçeğin farkındaydı.

    Rüştümü ispat ettiğim günden beri, istediğim ve istemediğim işler arasında seçim yapma lüksüne sahiptim. Bir işi seçme konusundaki ölçütüm son derece basitti. O iş bana ya para ya da gurur vermeliydi… Bunları verirken acı vermemeliydi. İkisini birden veren işler karşıma çok az çıksa da, benim yapacağım iş gurur veya paradan en az birini getirmeliydi. Dona T. ile geleceğini hissettiğim iş bana gurur vereceğe benzemiyordu. Tanrıyla muhabbetimi keseli neredeyse 15 yıl olmuştu. Konuşmadığım birinin imaj anlamında mürüvvetini görmek beni hiç ama hiç ilgilendirmiyordu. Geriye tek bir şey kalıyordu:

    Para…

    Para demişken… Eğer, bir gün bir reklam ajansı ile çalışmak zorunda kalırsanız şunu çok iyi bilmelisiniz: AJANSLARLA ASLA PARA PAZARLIĞI YAPILMAZ. İhtiyacınız yaratıcılıksa, yaratıcılara istedikleri parayı ödemelisiniz. Pazarlık ve pazarlama kelimeleri biraraya getirilmemesi gereken iki kavramdır. Eğer, paranız o ajansın istediği ücreti ödemeye yetmiyorsa, o zaman sizden daha az isteyen bir ajans bulup onların isteklerini kabul etmelisiniz. Ajansların en kutsal varlıkları, onlara istedikleri parayı ödeyen müşterileridir. Eğer, o grupta yer alamazsanız artıklarla beslenirsiniz. Size bir arsenik diyeti uygulanır ve cılız fikirlerle yaşamaya alıştırılırsınız. O çarpıcı sunuşların, o teatral anlatımların içinden etkisiz fikirleri ayırt etmeniz gerçekten imkansızdır.

    İşte bu yüzden Dona T.’nin biraz olsun akıllı bir adam olmasını dili- yordum. Pazarlık etmesi, getirmesi olası o proje yüzünden zaten zor olan durumunu daha da zorlaştıracaktı. Dona T. istediğimi verirse, bana iyi para kazandıran bir Tanrının sevgili bir kulu olur, önünde saygıyla eğilirdim!

    Bu arada, burnuma her para kokusu geldiğinde olduğu gibi, bilgisayarımın masaüstünde bir resim değişikliği meydana gelmişti. Yerleşik arabam gitmiş yerine, buz mavisi 2001 model bir Maserati 3200 GT gelmişti. Son model değil 2001 model olmasının nedeninin aza kanaat etmem olduğunu sanıyorsanız, gerçekten yanılıyorsunuz.

    2001 yılına kadar üretilen 3200 GT’lerin stop lambaları çizgi halinde dizilmiş kırmızı ledler halindedir. Muhteşem bir görüntüdür bu… Ben o manzaranın ciddi bir hastasıyımdır ve ne zaman bir 3200 GT görsem, iki elim kanda bile olsa gider bir süreliğine arkasına park ederim. Bu benim minik sırrımdır. Arabanın tasarımındaki ihtişamı hayranlıkla izlerim. Muhteşem ötesi bir görüntüdür. Ön konsolunda Cartier marka saat bulunan bir arabaya yakışır cinsten bir görüntü…

    Bu noktada, iç dünyamı çok sarsan bir olaya değinmem gerekiyor. 2001 yılında, Amerikan trafik otorite kuruluşu çizgi stopların uzaktan iyi görünemeyeceğine ve kazalara sebep olabileceğine [bakınız olmuş bir kaza var demiyor, olabilir diyor!] kanaat getirmiş ve firmaya klasik ve kalın bir stop lamba konsepti tasarlaması konusunda ültimatom çekmişti.

    Maserati eski Maserati olsaydı, yani holdinglerin değil ailelerin otomotivi yönettiği, hissedarların değil otomobil aşkının hakim olduğu günlerde olsaydı, tasarımını değiştirmek yerine arka camın oraya irice bir stop lambası koyardı. Fikrinin arkasında dururdu… Firma bunun yerine geri adım atmış ve klasik büyük stop lambaları koymak yoluna gitmişti. Bu manevrayla Amerikan pazarını kazanmıştı belki ama beni kaybetmişti. 3200 GT efsanesi o gün bitmişti benim için. O yüzden 2001 ve öncesi bir model olacaktı benimkisi.

    Aldığım koku beni yanıltmıyorsa Dona T. [yolda gördüğüm Maseratilerin arkasına] park sorunumu çözeceğe benziyordu.

    00:08

    Dona ile görüşmeden önce yapmam gereken bazı işler vardı. İnsanların Tanrı ile ilgili ne düşündüğünü araştırmak gibi.

    Google’a God yazıp arattırdığınızda karşınıza 395 milyon sayfa çıkıyordu. Tahmin ettiğim gibi Tanrı bilinirlik sorunu olmayan bir markaydı. O’nun sorunu, beğenilirlik düzeyiydi. Ateist ve Ateizm kelimelerini arattırdığınızda önünüze gelen sayfa sayısı da 1.5 milyondan daha fazlaydı. Ateist sitelerine girdiğimde, ne kadar haklı olduğum bir kere daha ortaya çıkmıştı. İnsanlar isyan içindeydi. Arama motoruna bir tıkladığımda, bir milyon ah işitmiştim. Üstelik, Tanrıya karşı bu isyanın, ateist olduğunu söyleyenlerle sınırlı olmadığından da adım gibi emindim.

    Arkadaş sohbetleri, benim en büyük istihbarat sahamdı. Onlar, benim ortaya rastgele sohbet konuları attığımı zannederdi. Bense gerçek bir ajans-provokatördüm. Onları konuştururken diğer yanda da cümlelerini zihnime kaydederdim. Etrafta konuşan birilerinin olması bana ilham veriyordu.

    Benim görüşüm, Tanrının dünyaya olan ilgisinin Big Bang01’den bu yana azalmakta olduğuydu. 6 gün Tanrıyı çok yormuşa benziyordu. Üstüne Adem’in O’nu değil şeytanı dinleyip o elmayı yemesi her şeyin üzerine tuz biber ekmişti. Tanrı, insandan yana hayal kırıklığı içindeydi. Bu kırgınlığına karşın, tarih boyunca insanlara saçmalıklarına bir son vermeleri için sürekli elçiler gönderiyordu. Bir kaç yüzyıl işler iyi gittikten sonra, indirdiği dinler bozguna uğruyordu. Yeryüzü hiçbir zaman Tanrının istediği gibi bir yer olamamıştı.

    1400 yıl önce, son bir umut diyerek yeni bir kutsal kitap göndermişti. Dindarların sitelerinde okuduklarıma bakılırsa, yenisini göndermeyeceğini de indirdiği kitapta çok açık anlatıyordu. İslam, son şanstı.

    Bana kalırsa insanlık, Müslümanlar da dahil olmak üzere bu son şansını hiç de iyi değerlendirememişti. Buna karşın Tanrıdan ses çıkmı-yordu. Fırtınalar, kasırgalar, depremler, volkanlar, savaşlar, hastalıklar, parasızlıklar… Belki de bu yüzden dünyanın başına hiç iyi bir şey gelmiyordu. Yenilmiş tek bir elma için ödediğimiz bu bedel biraz fazlaydı.

    Tanrının imajını düzeltme konusunda katkı sahibi olabilecek kesim olan din adamlarının durumu da pek iç açıcı değildi. Hayata dair derin sorulara doyurucu cevap veremiyor, Allahın takdiri diyip işin içinden çıkıyorlardı.

    Tanrının imajı gerçekten zor durumdaydı. Bir misyoner kuruluşun sağlayacağı geniş bir bütçeyle bile bu imajı düzeltmek imkansıza yakındı. Bebek’te oturduğum yerden binlerce yıllık inanışları yenileyeceğime inanmam gerçekten komik olurdu.

    Tanrı, yeni bir peygamber gönderseydi ve o peygambere bir lider ko-numlaması yapılsaydı, bir şansımız olabilirdi. Din bilgim beni yanıltmıyorsa Hazreti Muhammed son peygamberdi. Tanrının bir imaj problemi olduğu ne kadar açıksa, bu imajı değiştirmenin yolları da o kadar kapalıydı.

    Gerçekten ben hangi akla hizmetle böyle bir laf etmiştim?

    Don Kişot’ların ‘hayır!’ demeyi öğrenmesi gereken günler kapıdaydı. Sanıyorum artık babamı dinlememin zamanı gelmişti.

    00:07

    Dona T. ile yapacağım görüşme konusunda ajans genel müdürümüzü bilgilendirmem gerekiyordu. Bizim genel müdür, ajansta her olan bitenden haberdar edilmek konusunda aşırı takıntılı bir kadındı. Yarattığımız konseptlerin, hazırladığımız kampanyaların içeriğiyle asla ilgilenmezdi. Onun ilgilendiği süreçler ve onların sonuçlarıydı. Ona göre başarılı kampanya, müşteriden önce kendisinin gördüğü kampanyaydı.

    Nedense ben, Onun bu olan bitenden haberdar olma takıntısının çocukluğunda yaşadığı bir olaydan sonra ortaya çıktığını düşünmüştüm hep. Annesi babası güneş sisteminde başka gezegenlerin de bulunduğunu ondan saklamış olmalıydılar. O ise kendisine söylenenlerin yalan olduğunu MİR’in penceresinden gözleriyle görmüş olmalıydı!

    Odasına gidip, ona ziyaretçim konusunda bilgi vermeliydim. Ben vermeseydim ve de o kendi gözleriyle görseydi, sonuç gerçekten felaketim olurdu. Kılıcımı çektiğim ve genel müdürlüğe adaylığımı koyduğum hissine kapılması an meselesiydi. Üst üste gelen başarısızlıklarının sonucu olarak aşırı tedirgindi. Bu durumda en az bir ay boyunca, Yaratıcı kökenli insanlar ajans genel müdürlüğü yapamazlar türünden söylevlerle onu rahatlatmam gerekecekti. Benim gerçekten de, böyle elektrikli makam koltuklarına oturmaya hiç niyetim yoktu.

    Görüşme hakkında bilgi verdiğimde yanıt olarak bir tek kelime etmiş ve güzel demişti.

    Güzel olanın ona haber verilmiş yeni bir müşteri adayımızın varlığı olduğunda aslında ikimiz de gizli bir fikirbirliği içindeydik.

    00:06

    Nihayet…Saat 15:45

    9 gün nasıl olduysa geçmiş cuma günü gelip çatmıştı. Heyecanım katlanarak artıyordu. Kendi kahvemi gidip kendim hazırlamak gibi zaman kaybettirecek her işi yapıyordum. Aslında zamanı ileri alma ihtiyacı çok sık yaşadığım bir şeydi. Heyecanlandığım zaman hiperaktif yapım, tasmasından bir anda boşalırdı. Konsantrasyonum düşer, dizlerim tit-rerdi. Günleri hatta haftaları ileri sarıp hayata bazı sahneleri atlayarak devam etme isteğine kapılırdım. İşte o günlerden biriydi ve ben masamda dizlerimi top sektirircesine titreştirerek zamanı 15 dakika ileri almaya çalışıyordum. Bu sırada, çok hoş bir hanımefendi olan ajansımızın resepsiyonisti Ayşenur’un konuşma baloncuğu bilgisayarımın ekranında belirmişti:

    Burada, 16.00 Dona T. gelecek yazıyor.

    Dona T. de kim? Soyadı tek bir harften mi ibaret?

    Ayşenur’a durumu anlatmak gerçekten zordu. Bilmediğimi ilk defa görüşeceğimi yazmıştım cevabımda. Bilgisayarımın sesini kısıyordum o sırada. Görüşme esnasında bilgisayarımdan gelecek zıpzıp sesler, profesyonel görüntüme zarar verebilirdi. O gün ben hiç olmadığım kadar çok ciddi bir adam olmalıydım.

    Dona T. geldi, toplantı odasına aldım seni bekliyor.

    Aman Allahım çok yakışıklı…

    Kahve servisini ben kendim yapacağım

    İyi haberlerin, kötü haberlerle aynı süratte adresine ulaştığı teknoloji çağında beklediğim müjde nihayet gelmişti. Kardeşimin hediyesi Cross kalemimi, kartvizitliğimi ve sigara paketimi çakmağımla birlikte kapıp toplantı odasına doğru hareket etmiştim. Hızlı adımlarla daldığım toplantı odasında Dona T. koltuklardan birinde, beni bekliyordu.

    Ben, nedense daha yaşlı birini bekliyordum… Dona en fazla kırk yaşlarındaydı. Ayşenur’un dediği gibi gerçekten yakışıklı ve stili olan bir tipti. Üzerinde Armani takım elbisesi vardı. Kravat takmamıştı. Hafif yanık kumral tenliydi. Saati dikkatimi çekmişti. Ne marka olduğunu anlayamamıştım ama çok pahalı, hani Rolex’i yanında promosyon edecek kadar pahalı olduğu belliydi. Diksiyonu çok güzeldi. Türkçe’yi iyi kullanıyordu. Ses tonu çok samimi, güven veren bir tondaydı. Yüzünde sürekli tebessüm ifadesi olan neşeli bir tipti.Yaşlarımız yakın olmasına karşın bende saygı uyandırmayı başarmıştı.

    Tanışma faslının ardından [günün sonunda ben soyadını sormayı u-nutmuştum, o da kartvizitini yanında getirmeyi]

    "Sözlerinizi çok cesur buldum.

    Yaratıcı yanınızı zaten yaptığınız bazı işlerden biliyordum.

    Cesaretinizi yazınızla birlikte keşfettim diyerek söze girmişti Dona. Bense, ...bazı işlerden biliyordum" cümlesine takılmıştım. Benim her işim yaratıcıydı! Bazıları derken kısıtlıyor muydu yoksa haberdar olmadığı işlerimin olduğunu mu anlatmak istiyordu? Başak burcu olmak bazen gerçekten kaldırması zor bir yük halini alıyordu. Ben böyle saçmalıklarla uğraşırken Dona sözlerine devam ediyordu.

    Karşımdaki adam, enerji alanında global oyuncu olan bir şirketin büyük hissedarıydı. Dünyanın pek çok ülkesinde yatırımları vardı. Bana, hayata dair farklı arayışlar içinde olduğu bir dönemde röportajıma denk geldiğini, sözlerimin ona ilham kaynağı olduğunu söylüyor ve beklediğim çıkışı gecikmeden yapıyordu:

    Size büyük bir iş teklifiyle geldim bugün.

    Bu sözü duymamla birlikte ben, artık şirketin 3 no’lu toplantı odasında değil Bebek sahil yolundaydım. Altımda bir Maserati vardı! Dikiz aynamdan insanların yüzlerindeki bir çift çizgi stop görmüş hayran ifadeleri izleyebiliyordum. Yılların rüyası gerçek oluyordu…

    En profesyonel ses tonumla, Yeniler güzeldir. Biz bu ajansta yeni işleri çok severiz demiştim. Şayet ağzımda bir altın dişim olsaydı, o anda parlıyor olacağından adım gibi emindim.

    Dona ile konuşurken, o işi deliler gibi istemiyormuş gibi yapmaya çalışıyordum. Oysa, toplantı masasının üzerinde tepinen bir maymun olmayı diliyordum o an.

    Şayet yeterli cesaretiniz varsa, çok başarılı bir iş çıkaracağınızdan hiç şüphem yok

    İşte bu söz, toplantı masasının üzerinde tepinen o mutlu maymunu, kılıcını çekmeye hazırlanan bir şövalyeye dönüştürmüştü. Onu, asil kılıcımın darbeleriyle liğme liğme etmek üzereydim. Aileden zengin bir herif, benim gibi bir başarı hikayesinin cesaretini sorguluyordu!

    00:05

    Derin bir nefesin ardından Hayaliniz gerçekten büyükse, cesaretim size ayak uyduracaktır. Bu konuda rahat olunuz demiştim. Aslında başka şeyler de söylemek istiyordum ama ajansta müşteri adaylarını dövmemek gibi birtakım ilkelerimiz vardı.

    "Sevindim. O halde uzatmadan hemen konuya giriyorum. [iyi de edi-yordu] TYİ projesi adına size iş teklif ediyorum. Projenin detaylarını size açmadan önce şunu öğrenmeliyim. Ajansınıza gerekli bedeli ödemek kaydıyla, sizinle bireysel olarak anlaşmam konusunda anayasanıza aykırı bir durum var mı?...

    -Bedelini öderseniz size genel müdürümüzü bile verebiliriz.

    Güzel. Konumuz Tanrının Yeni İmajı Projesi. İnsanların Tanrı algılamasını yeniden konumlandıracağız sizinle. Varım derseniz tabii… Tanrı bana gelsin demiştiniz ya… O değil ama onun çılgın kullarından biri geldi…

    ŞOK

    Kaza, beklenmeyen bir olay, bazı ilaç ve uyuşturucuların yarattığı, fiziksel veya ruhsal olarak birdenbire gelişen karmaşık belirtilerin tümü: Dehasını, geçirdiği sara nöbetlerinin şokuna borçlu bulunuyordu.- H. Taner.

    Gerçekten şok olmuştum. Bu kadar kapsamlı bir proje beklemiyordum.

    Her şeyin imajı değiştirilir dediysem de, karşımda bu kadar yüksek bir hedef bulmayı gerçekten talep etmemiştim. Bir kere ben sözleri fazla ciddiye alınmaması gereken fantastik bir tiptim. Benden tutarlı olmam beklenemezdi. TYİ projesinin ise elle tutulabilir hiçbir yanı yoktu. Söz-leşme imzalayıp işe başladığımızda müşteri ile brief toplantılarını Cennet’te mi yapacaktık? O an bir şeyi daha fark etmiştim.

    Hayatımda ilk defa beni, hayallerimi ve de patavatsız beyanatlarımı aşan bir teklifle karşılaşıyordum. Ve galiba… Korkuyordum...

    Çok tuhaf bir teklifti bu. Bir kere ajans arkamda olmayacaktı. Onlar, her şeye karşın benim takım arkadaşlarımdı. Onlar olmadan bir işe, hayatımın belki de en zor işine atlamak ne derece doğruydu? Tarihe, Tanrının imajını değiştirmeye çalışan şapşal reklamcı olarak geçme olasılığım çok ama çok yüksekti. Kararımı vermiştim. Hayatta Maserati’den daha önemli başka şeyler de vardı. Hem birikmiş parası olmayanlar için geliştirilmiş tüketici kredileri ne güne duruyordu?

    Tanrının yeni imajıyla ilgili yanıtım, benim cesur imajımı yerle bir etmemeliydi. Uygun yanıt düşünüldü ve istenmeyen müşterileri kaçırmanın en klasik yoluna başvuruldu:

    -Bu işin bütçesi, Tanrının sonsuz malvarlığının bir kısmını gerektirebilir. Müşteri bu parayı ödemeye hazır mı acaba?

    Siz bunları düşünmeyin. Pazartesi günü fiyat teklifinizi bekliyor olacağım. Görüşmek üzere…

    00:04

    Dona’yı uğurladıktan sonra kimseye iyi haftasonları demeden apar topar kendimi dışarı atmıştım. Her an biri bana görüşmenin nasıl geçtiğini sorabilirdi. Bu yüzden cep telefonumu da kapatmıştım. Kendimi genel müdürümüze bu görüşmenin detaylarını anlatırken düşünemiyordum. Dağ fare doğurmuştu ve bu fare, ajans içindeki karizmamı kemirmek üzereydi. Bu görüşme, ajans fanzininde delilere toplantı tarihi veren akıllı başlığı altında işlenecekti. Bu çok açıktı. Bir yandan ajansa o adamı ciddiye almadığımı haykırmak isterken, diğer yandan da çılgın tanımıyla sıfatını yumuşatmaya çalışan Dona kişisine de seçilmiş profesyonel davranışlar sergilemeliydim. %1 de olsa, dediklerinde ciddi olma ihtimali vardı ve tüm ihtimaller ebatlarına bakılmaksızın ciddiye alınmalıydı.

    Pazartesi günü ilk işim, patronun yanına gitmekti. Görüşmen nasıl geçti? sorusuna Erken çıkmam gerekiyordu, toplantıyı kısa tuttum yanıtını vermiştim. Patron detayları öğrenmeye gerçekten kararlıydı. Öngörüşme olduğu için projenin içeriğini anlatmadı. Gizli bilgiymiş. Bonservisimi ödemek koşuluyla benimle kişisel olarak anlaşıp anlaşamayacağını öğrenmek istiyormuş.

    -Bedelini öderseniz, genel müdürümüz bile sizin olabilir deseydin.

    -Ona genel müdür promosyonumuzdan bile bahsettim. Yaratıcı yönetmen alanlara bedava GM vermemiz çok ilgisini çekti.

    -Sen hiç büyümeyeceksin.

    -Bugün içinde bizden fiyat teklifi bekliyor.

    -Bana buradan bir iş çıkmayacak gibi geliyor.

    -Bana da öyle geliyor.

    -Uçuk bir rakam söyle ve başından sav. Maserati hayallerine dalıp gitmeni istemiyorum. Yapman gereken bir sürü işin var.

    Sayın Dona T., Ajansımızdan talep etmiş olduğunuz imaj danışmanlığı hizmeti için teklifimiz aylık 100 bin dolar + KDV’dir. Birlikte çalışabilmeyi diler, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

    Fiyat teklifini, Dona’nın e-postasına göndermiştim. Bu cevabı hak etmişti Dona. Uçuk rakamlar talep etmek, müesseselerin kurumsal dilinde karşı tarafa küfretmekle eşanlamlıydı.

    Gerçekten de sağlam bir küfürdü benim gönderdiğim.

    00:03

    Fiyat teklifimin üzerinden geçen 1 hafta içinde, sözleşme imzalanmış, altı aylık ödeme, ajans hesabına peşinen aktarılmıştı! Bense, şaşkınlık içinde yeni patronumun emirlerini bekliyordum.

    Başarısızlık korkusu içindeydim. Faksla sözleşme yapmak ve sözleşme bedelinin peşin yatırılması hiç de alışık olduğumuz bir durum değildi ve bu durum Dona’yı ajans nezdinde çok saygın biri haline getirmişti. Hiç pazarlık etmemiş, paramın karşılığını alacağımdan nasıl emin olacağım ben? gibi geri zekâlı sorular da sormamıştı. Tanrının çılgın cool’u Dona, ne teklif ettiysek kabul etmişti.

    Bu arada geçen bu bir hafta zarfında bir 3200 GT sahibi olmuştum. BMW’mi takasa vermiş, Dona’nın ödemesinden payıma düşen parayla birleştirmiş ve buz mavisi olmasa da lacivert bir 3200 GT sahibi olmuştum.

    Artık, çizgi stop görmem geldiğinde tek yapmam gereken, kapıyı açıp arkaya doğru yürümekti.

    En büyük hayalimi gerçekleştirdiğimde bir şeyi fark etmiştim. En büyük hayaller kürsüsü asla boş kalmıyordu… Yeni favorim, dünyada insanların Tanrı algısını değiştirebilmekti. Her nasıl olacaksa…

    Bir işi başarmanın, bir gün en büyük hayalim olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bu işi başarmayı hayattaki her şeyden çok istiyordum. Gidişattan anlaşıldığına göre, bütçe kısıtları gibi bir problemimiz de yoktu.

    Tek ihtiyacım olan iyi bir fikirdi. Dona, Amerika’dan dönene kadar geçecek 1 haftada elimde birtakım hazır fikirlerin olmasını istiyordum. O yüzden kafayı çalıştırmaya başlamıştım.

    Bu işte beni rahatsız eden bir şey vardı. Henüz bulamıyordum, ama bu şey sağlam fikirler bulmama engel oluyordu. İşin çapının bu kadar büyük olması veya insanların hassasiyetlerinden ötürü rahat rahat uçamamak değildi bu. Başka bir şeydi.

    Bu şey daha sonra Dona’nın bir cümlesiyle ortaya çıkacaktı. O ta-rihe kadar ben elleri kolları bağlı bir şekilde ama iyi niyetle yeni fikirler düşünmeye ve her zamanki gibi iyi bir kampanya yapabileceğimi sanmaya devam edecektim.

    Burada işlerim biraz uzadı bu nedenle senden özür dilerim. Eğer, Messenger kullanıyorsan beni listene ekleyebilirsin. Ben gelene kadar yazışır, beyin fırtınası yapabiliriz. Ne dersin?

    P.S. Park sorununun çözülmesine çok sevindim...

    Dona T.

    00:02

    + Listeye Kişi Ekleme

    Kişinizin tam e-posta adresini yazın

    dona-t@gmail.com

    00:01

    Liste ekleme talebiniz DonaT. kişisine iletildi.

    Onaylandığında listenize eklendi mesajı gelecektir.

    Cevap, Messenger’ıma çok değil birkaç dakika içinde gelecekti… Benim gerçekten de hiçbir şeyden haberim yoktu...

    0 0 : 0 0

    Başardınız!

    Şu kişi listenize başarıyla eklendi:

    DonaTanrı


    01 Yaşadığımız evreni oluşturan ‘büyük patlama’

    BEN

    Selam. Biraz şok olmakla birlikte nick⁰¹’ine bayıldım. Bunu ben de yaparım. Yapacağım işin havasına girerim.

    DONA

    Beğendiğine sevindim. Açıkçası Dona lakabı benim de çok hoşuma gitti.

    BEN

    ???

    DONA

    Biraz ani olduğuınun farkındayım.

    BEN

    Eee, benim kafam gittikçe karışıyor ve bu hiç iyi bir şey değil.

    DONA

    Her şey yolunda. Sen bir yaratıcı yönetmensin...

    Ben de Tanrıyım…

    BEN

    Özür dilerim ama ben korkmaya başladım.

    DONA

    Şu anda ne yapsaydım O olduğuma inanırdın?

    BEN

    İstanbul Boğazı’nı ikiye ayırmaya ne dersin?

    Daha önce böyle şeyler yapabildiğini duymuştum.

    DONA

    Bunu yapmam, boğazdan geçen gemileri zor durumda bırakabilir.

    BEN

    Bu cevap beni şaşırtmadı.

    DONA

    Bana, dünyada cevabını sadece senin bildiğin bir soru sormaya ne dersin? Kimbilir, belki de doğru cevap veririm. Sen de benim Tanrı olduğuma inanırsın.

    BEN

    Bu ihtimal beni daha da korkutuyor.

    Ya gerçekten doğru cevap verirsen? Kazayla da olsa…

    DONA

    Her şey yolunda ☺

    BEN

    Bana biraz vakit vermelisin düşünmem için. Benim aklım sonsuz değil senin gibi.

    DONA

    İstediğin kadar düşünebilirsin. Soruya karar verdiğin zaman bana hazırım de.

    BEN

    Ben hazırım. Ya sen?

    DONA

    12

    BEN

    ...

    DONA

    Şimdi inanıyor musun?

    benvaryaben

    Şu kişi listenize başarıyla eklendi:

    S O H B E T İ T E R K E T T İ


    01 İnternette kullanılan takma isim

    G

    ö

    z

    l

    e

    r

    i

    n

    d

    e

    k

    i

    .hüzün hariç mutlu.

    .Derslerinde başarılı bir çocuk.

    .Bir gün evinde.

    .Koltuğa öylece yığılan.

    .Çocuğun cicili bicili saatinin saymasıyla.

    .12 dakikada yetiştirildiği hastanede.

    .Hayata veda eden bir anne.

    .Bir iç savaş.

    .Çocuğun içinde başlayan.

    .Ve hiç bitmeyen.

    "Ölüm, başımıza gelen en büyük felakettir. Aslında biz öyle sanırız.

    Oysa, başımıza gelen şeylerin en ağırı, ilk anda üzerine iyi ya da kötü etiketini yapıştıramadıklarımızdır. Birine aşık olmak iyidir. İyinin de ötesinde muhteşemdir. İstediğin arabayı almak iyidir. Daha iyi ev de iyidir. Diğer tarafta ise ölüm kötüdür. Ayrılık kötüdür. Bir dostu yitirmek çok kötüdür.

    Peki, başa gelen olayın sonucunda kendini yitirmek nasıl bir durumdur? Eski kendine, sendeki manası silinmiş eski bir sevgili gibi yabancılaşmak hangi başlığa aittir? İyiye mi kötüye mi?

    Hiçbir insan uğurladığı eski kendisinin arkasından kötü konuşmaz! Kucağına aldığı bembeyaz yenisine umutla bakmaması gibi bir ihtimal de söz konusu değildir. Acıyı körükleyen de işte bu ikilemdir.

    Başımıza gelen bazı hadiseler, bizde büyük izler bırakır. Bunların üstesinden gelmenin tek yolu zamana sığınmaktır.

    Başımıza gelen bazı hadiselerse, bizdeki büyük izleri siler. O günlerde zaman artık senin iksirin değildir. Zamanın tek yaptığı sana, gün geçtikçe o olayda silinenin izler değil, "sen" olduğunu anlatmaktır…

    "Bu en zorudur. Bu en ağırıdır.

    İnandıkların, hissettiklerin, düşündüklerin, hatırladıkların ve unuttukların… Bunları silecek kudretteki yaşanmışlıklar, gerçekte seni silmişlerdir.

    İşte bu yüzden, ardından en çok ağlayacağımız ölüm, bizi biz yapan şeylerin ölümüdür.

    Bir kalecinin elleri koptuğunda, kopup giden iki el değil tüm bir yaşamdır. Bir şarkıcının ses telleri işlemez hale geldiğinde, kaybedilen bir gırtlak değil tüm bir kimliktir. Yaşadığın bir olay, eski seni "sen" yapan şeyleri elinden aldıysa, o gün gerçekten ağır bir gündür. O gün sen ölümü yaşamışsındır. Ama aynı zamanda o gün senin doğum günündür.

    Çünkü, dünyaya yeniden gelmişsindir.

    O gün avazın çıktığı kadar ağlamak istersin ama annenin veya babanın yanıbaşında seni pişpişlemek üzere hazır beklemediğinden adın gibi eminsindir.

    Ağlamak, dünyaya geldiğinde yaptığın ilk keşiftir.

    Hiç şaşmaz…

    Ağlamaya başlarsın, ihtiyacın olan anne şefkati servise hazır, yanıbaşındadır. Yıllar sonra ağlamak istediğin o anda hayatta bile olsalar onlar artık gerçek anlamda senin annen ve baban değillerdir.

    Çünkü, onlar sadece ve sadece bedeninden yeniden doğduğun günler için anne ve baba sıfatını taşımışlardır.

    Kimliğinden yeniden doğduğun anlarda, bir bebek kadar zayıfsındır ama ondan daha önemlisi yapayalnızsındır. O gün fikrine güvendiğin dostların da yanında yoktur. Çünkü, "eski sen"i gömdüğün o gün sen, "eski sene ait her şeyi ve herkesi onunla[…]birlikte gömmüşsündür.

    Eski dostlarının sihri "yeni sen"de geçerli değildir artık. Yeni dostlarını bulmak için ise önce yeni kendini tanıman ve sevmen gerekecektir…

    Başımıza gelen olayların en ağırı, asla nerede, ne zaman, nasıl, yaşadığımızla ilgili değildir. O olay, KİM olduğumuzu kökünden sarsmıştır. İnandıklarımızın yanlış olduğunu ispat etmiştir bize.

    En ağır sıfatını bu yüzden dibine kadar hak etmiştir...

    *****

    Önümde iki seçenek vardı. Ya Dona’nın Tanrı olduğuna inanacaktım. Ya da O’nun tanrısal özellikler taşıyan bir insan olduğuna... Aslına bakarsanız iki seçeneğin birbirinden pek farkı yoktu. Dona bana ha-yatımın en büyük kötülüklerini işlemiş kişinin ya ta kendisiydi ya da bir yakını…

    Soruyu sormamı bile beklemeden bana cevap veren Dona, o gün arabada benimle birlikte olmalıydı. Dona’nın Tanrı olduğunu bu kadar çabuk kabullenmem size şaşırtıcı gelebilir. Hatta benim yeterince savaşmadan teslim olan, zayıf bir ateist olduğumu bile düşünebilirsiniz. Ben henüz ilk atışta vurulmuştum. Aslına bakarsanız böyle biriyle daha fazla çarpışmanın manası da yoktu.

    O anda, daha önce hiç yaşamadığım bir şaşkınlıkla bilgisayarımın fişini çekmiş ve kendimi evden dışarı atmıştım. Kafamın karıştığı her zaman olduğu gibi yürüyordum. Yürümek bana böyle durumlarda iyi geliyordu. Sıkıntıya düştüğüm anlarda oturmayı ya da yatmayı seçenlerden değildim.

    Ben, adım atardım...

    Adım atmak vücudumdan beynime giden bir telkindi. Dönüşümde, sıkıntımı çözme yolunda adım atma gücünü bana o uzun yürüyüşlerim verirdi.

    Bu seferki yürüyüşüm, hepsinden daha düşünceli bir yürüyüştü.

    Dona’yla yüzleşmek için güçlü olmalıydım. Dona’da hayatımın tüm sırları saklı olabilirdi. O arabada benimle birlikte olan varlık, arabanın öncesinde de sonrasında benimle olmalıydı. Sırlarıma ve günahlarıma vakıf olabilirdi.

    Doğumumdan ölümüme, beni içeriden ve dışarıdan her açıdan gören biriyle yüzleşmek cesaret istiyordu. Kendini cesur addeden insanların bile bulmaya zorlanacağı bir cüret gerekliydi.

    Bir gün Tanrıyla karşılaştığınızı düşünün… O’na inansanız da inanmasanız da, onunla karşılaşmaktan ötürü irkilirsiniz. Bir yanınız, merak ettiklerinin cevabını alacağı için sevinir, çok mutlu olur; diğer yanınız ise sizinle ilgili düşüncesini öğrenecek olmaktan ötürü korkar."

    F

    a

    r

    k

    ı

    n

    d

    a

    olun ya da olmayın.

    .Tanrınızla yüzleşmenin sizi en çok korkutan yanı.

    .inandıklarınızın, hissettiklerinizin, düşündüklerinizin.

    .hatırladıklarınızın ve unuttuklarınızın.

    .yanlış olduğunu öğrenme ihtimalidir.

    .Bunları değiştirebilecek bir kudret.

    .size her şeyi yapabilir.

    .Felaketlerin en büyüğü.

    .kapıda sizi bekliyor olabilir.

    DONA

    Hoş gelDİN.

    BEN

    hşbldk

    DONA

    Bu kadar çabuk döneceğini biliyordum. Rüzgarlı havalarda burnun şakır şakır akmaya başlar. Yanına mendil de almayınca...

    BEN

    Buna gerek yok Dona. Senin Tanrı olduğuna inanıyorum. Yeni delillere gerek yok.

    DONA

    İnanmayacaksın belki ama, böyle olacağını biliyordum ☺

    BEN

    Sorun da zaten senin her şeyi bilmen. Her şeyi bilen biriyle nasıl konuşulur bilemiyorum. Her şeyden haberin var, neden benimle konuşuyorsun?

    DONA

    Seninle konuşmak istiyorum.

    BEN

    Yani, buna ne gerek var? Bana emret, ben de senin istediklerini düşüneyim. Sen emret, benim hayatım altüst olsun. Sen emret, bütün heveslerim kursağımda kalsın. İpler hep senin elinde. Sen Tanrısın, unuttun mu?

    DONA

    Seninle konuşmak istiyorum.

    BEN

    Bir bilgisayar üzerinden mi?

    DONA

    Musa’yla çalılıklar arasından konuşmuştum. Seninle de Messenger üzerinden konuşuyorum. Bunda şaşılacak bir şey göremiyorum.

    BEN

    Sohbet bitince ne olacak?

    Ben akıl hastanesinde Bırakın beni, size O’ydu diyorum! diye bağıran bir deli mi olacağım?

    DONA

    Hayır. Hayatında hiç olmadığın kadar mutlu olacağına söz veriyorum.

    BEN

    Lambadan çıkan cin olmadığına göre karşılığında bir şey isteyeceksin herhalde?

    DONA

    Yaşlı ve öfkeli dede imajımı değiştirmek istiyorum.

    Seni tavsiye ettiler.

    Hatta dediklerine göre bu konuda en iyi senmişsin...

    BEN

    Hmmm. Bu gerçeği fark ettiğine göre.

    Sanıyorum sen gerçekten Tanrısın!

    DONA

    BEN

    Yaşlı değil misin gerçekten?

    DONA

    Benim yaşadığım yerde zaman mevhumu yok.

    BEN

    Bak bunu hiç düşünmemiştim.

    Peki, nasıl algılanmak isterdin?

    DONA

    Gencim ben. Hep diri olduğum için. Ama bunu insanlara anlatamıyorum. Senden çok şey bekliyorum.

    BEN

    Tanrı olduğun için benim kitabımda başarısızlık diye bir şey olmadığını da biliyorsundur. Yalnız bu sefer kitabımın sayfaları yetmeyebilir. Zor iş, ama gene de emin ellerdesin. Önce kuralları koyalım. Ben, eski ben olarak değişmeden hayatıma devam edeceğim. Bana öyle misyon falan yüklemeyeceksin. Evliya falan olmak da yok.

    Ben paramı alıp, günahkâr hayatıma devam edeceğim. Bunu kabul edersen senin için çalışırım.

    DONA

    Kabul ve söz. Tanrı sözü...

    BEN

    1 haftadır ne kadar iyi gidiyordum. Bak bu sefer sigaraya senin yüzünden tekrar başlıyorum.

    Haneme eksi yazmak yok!

    DONA

    Senin seçimlerine nasıl karışabilirim?

    BEN

    Biliyor musun? Ne yapmaya çalıştığını çok merak ediyorum.

    DONA

    Benim hakkımdaki düşüncelerini değiştirmek için geldim. Bana bir şans vermeni istiyorum.

    BEN

    "Biliyor musunuz dün gece Messenger’da Tanrı ile yazışıyorduk. Ona bir şans vermemi istedi. Ben de verdim gitti." Seninkini bilmiyorum ama benim imajım epey değişecek!

    DONA

    Bilmeni istediğim çok şey var...

    BEN

    Hmmm... Aslına bakarsan benim de sana sormak istediğim çok şey var.

    DONA

    O yüzden buradayım. Sana bir konuda söz vermek istiyorum.

    BEN

    Ne sözü?

    DONA

    Senin gözüne girmeyi başaracağım.

    BEN

    Seni son kez sınayabilir miyim? Tam emin olamıyorum da...

    DONA

    Bundan büyük mutluluk duyarım.

    BEN

    Sen Tanrı olduğuna göre senin matematiğinin çok iyi olması gerekir.

    DONA

    Sanıyorum haklısın.

    BEN

    O zaman, yazacağım rakamın kaç olduğunu söyleyebilmelisin.

    DONA

    Neden olmasın?

    BEN

    342349238723957325. Yok yok geri alıyorum.

    2348329583258403486720080325035720357320937587213243252

    DONA

    İki septendesilyon üç yüz kırk sekiz seksdesilyon üç yüz yirmi dokuz kuindesilyon beş yüz seksen üç kuattuordesilyon iki yüz elli sekiz tredesilyon dört yüz üç dodesilyon dört yüz seksen altı undesilyon yedi yüz yirmi desilyon seksen nonilyon üç yüz yirmi beş oktilyon otuz beş septilyon yedi yüz yirmi katrilyar üç yüz elli yedi trilyar üç yüz yirmi katrilyon dokuz yüz otuz yedi trilyon beş yüz seksen yedi milyar iki yüz on üç milyon iki yüz kırk üç bin iki yüz elli iki. Karesini almamı ister misin?

    BEN

    Bir yanda 55 basamaklı bir sayıyı bir çırpıda sayabilen bir Tanrı... Diğer yanda da bölme yapmaktan aciz bir çocuk! Ya acaba insanlara Tanrının ruhu üflenirken ben gözden kaçmış olabilir miyim?

    DONA

    BEN

    Peki, senden bir şey isteyebilir miyim? Dindar biri olmasam da hep merak etmişimdir...

    DONA

    Sırası geldiğinde MuhammedİN resmini göstereceğime söz veriyorum.

    BEN

    Gerçekten mi?

    DONA

    Gerçekten. Şimdi barıştık mı?

    BEN

    Sanırım evet.

    DONA

    Bak bu çok güzel.

    BEN

    Nasıl desem bilmiyorum. Daha sert olmanı bekliyordum. Zannettiğimden daha yumuşaksın.

    DONA

    Bak gördün mü? Düşüncelerin değişmeye başladı.

    BEN

    Bundan çok emin olma bence.

    DONA

    Varoluşun karanlık noktaları aydınlandıkça

    Tanrını çok seveceksin. Tanrı sözü 2.

    BEN

    Bekleyelim ve görelim. Üzerime düşeni yerine getireceğimden emin olabilirsin. Kitleler konusunda sana yardımcı olabileceğimi umuyorum.

    DONA

    Ben, kitlelerden bahsetmiyorum. Ben o sözleşmeyi senin dünyandaki Tanrı imajını değiştirmek üzere imzaladım.

    BEN

    Sözleşmeleri daha dikkatli okusam iyi olacak!

    DONA

    İnanmadığın bir şeye başka insanları nasıl inandırabilirsin?

    BEN

    Bu da doğru. Sen hep doğruları mı söyleyeceksin böyle?

    DONA

    Korkarım evet.

    BEN

    Ben inanmazsam proje suya düşüyor, öyle mi?

    DONA

    Bir keresinde, müşterin olan otomobil firmasına taksi bulamadığın için kendi otomobilinle gitmek zorunda kalmıştın. Rakip markadan aldığın otomobille...

    BEN

    Taksi bulsaydım böyle bir skandal yaşanmayacaktı!

    DONA

    Patron pencereden arabanı gördüğünde sana ne demişti?

    BEN

    İnanmadığın bir şeye başkalarını nasıl inandırabilirsin?

    DONA

    Bu söz, o anda sana ağır gelse de, söylene söylene arabanı satmana sebep olsa da sana hayatının sonuna kadar yararı olacak bir ilkeyi kazandırmıştı.

    BEN

    Ben hiç şikayet etmedim ki zaten. Lafın gelişi skandal dedim.

    DONA

    İşte ben de imajımı değiştirmeye senden başlamaya karar verdim.

    BEN

    Peki, neden ben? Bildiğim kadarıyla günahkârın tekiyim ben. Yani beni abartmıyor muyuz biraz? Dünyada bu işi benim kadar iyi bilen 2-3 kişi daha vardır mutlaka!

    DONA

    İçlerinde Tanrının imaj sorunu olduğunu düşünüp, yüksek sesle dillendiren tek uzman sensin.

    BEN

    Ben bunu tamamen mesleki bir açıdan söyledim.

    DONA

    Birinin imaj sorunu olduğunu teşhis edebilmen için, onun gerçekliğinin algılanandan farklı olduğunu bilmen gerekiyor. Yanılıyor muyum?

    BEN

    Elbette hayır!

    DONA

    İçinden cılız da olsa bir ses, sana gerçek Tanrının göründüğünden farklı biri olduğunu söylüyordu. Aslında beni sen çağırdın. Ben de geldim...

    BEN

    Ne diyelim? Hoş geldin, sefa geldin...

    Mümin bebek ismi altında,

    yeni oyuncak bebekler sürmüşler piyasaya.

    O oyuncağı çocuklar oynasın diye değil,

    çocuklara örnek olsun diye geliştirdiler.

    Gerçekte idealize ettikleri insan tipi,

    mümin bebekten, Oyuncak Müslümandan başkası değil.

    Sol elini dürtükleyince Süphaneke okuyacak.

    Sağ eline basınca da İhlas’ı...

    Hayallerindeki ideal Müslüman tipi işte bundan ibaret. Mükemmeliyet diye buna deniyor;

    Göğsüne bastırılınca Fatiha okuyabilmeye.

    Sol ayağını dürtünce de Arapça İlahi okuyor zaten.

    Daha başka ne istersin ki Allah’tan?

    Kafasına bastırdığında Sorguluyorum diye bir ses gelse...? Gelmez. Tehlikeli olurlar o zaman, toplatılırlar.

    Sanayi Bakanlığı Kafası çalışan bebekler konusunda anne-babaları uyarır... Çocuklarınız zehirlenebilir diye...

    Ne kadar büyük bir mizah aslında değil mi?

    Maksat ezberden Arapça dua okumaksa...

    Bunu üç kuruşluk oyuncaklar da yapabiliyor.

    Bana ne gerek var o zaman?

    Yaradan ezberi şaşmaz oyuncaklar var etmediyse, bizi seçmişse... Ben makinaların yapamayacağı bir şeyler için gönderilmiş olmalıyım. Bende olan, onlarda olmayan bir şey olmalı.

    Çay demleyebilirim fakat bu beni çaydanlık yapmaz. Bunu yapan makinalar var.

    Hem de kredi kartına 12 taksit...

    9 ay 10 gün de beklemiyorsun, hemen teslim. Ezberden iş yapmak için çok pahalı bir makinayım ben. Bende olan, onlarda olmayan bir şey olmalı.

    Ben o çayı demlediğim sırada gözlemler yapıp,

    dizdiğim incebellilerle birlikte,

    ufuk açan düşüncelerimi,

    sevgi dolu cümlelerimi de konuklarına ikram edebilen biriyim. Ben, çaya olumlu enerji aroması katabilen yegane çaydanlığım...

    Mümin bebek de değilim, kafir bebek de. Hala anlamadın mı?

    İnsanım.

    Ezber objesi hiç değilim.

    Ben hayal kurabilen, özgür iradenin ta kendisiyim. Hayal kurarım.

    Ezber bozarım.

    Taklit edeceğim biri varsa o da Yaradanımdır. Onun gibi ben de yaratırım.

    Onun gibi dağları var edemem ama,

    Varolmayan yeni dağlar hayal edebilirim.

    Resme dökerim, şiire dökerim, yazıya dökerim. Artık Allah ne verdiyse...

    Benim yaratmam asla ona kafa tutmak değildir. Benim yaratmam onun izinden gitmektir.

    Çocuğu yeni şeyler geliştirdi,

    insanlığa yeni faydalar sundu diye

    hangi anne-baba üzülmüş ki,

    benim Yaradanım ben yaratıcı olunca üzülsün?

    Yaratılış, bir mucizedir.

    Yaratılanın yolun sonunda kendi özgürlüğünü bulması şartıyla. Yaratılış, sıradan bir üretimdir.

    Şayet yaratılan, bir ürün gibi gömüldüyse toprağa.

    Kutusunda, ambalajında...

    BEN

    "Bir gün Tanrıyla karşılaşırsam ona şunları sormalıyım isimli listeme bakıyorum. Bir de ne göreyim? Kader nedir, ne değildir" birinci sırada yer alıyor. Bana kaderin ne olduğunu anlatmak zorundasın.

    DONA

    Kaderle ilgili ne öğrenmek istiyorsun?

    BEN

    Nasıl olup da bize kendi belirlediğin bir kaderi yaşamanın bedelini ödetebiliyorsun? Kaderin olduğu yerde ilahi adaletten nasıl bahsedilebilir? Yok, kaderinizi ben belirlemiyorum diyorsan, o zaman kader diye bir kavram türetmenin manası ne? Her şey benim elimdeyse, sen orada ne yapıyorsun?

    DONA

    Bakıyorum dersine iyi çalışmışsın.

    BEN

    Müşterilerime zor sorular sormayı severim.

    DONA

    Sana kendimi anlatmayı başardığımda kaderi de anlamış olacaksın. Ama önce beni tanımalısın. Beni tanımazsan, yaşamı tanıyamazsın. Beni anlamazsan, sistemi de anlayamazsın.

    BEN

    Peki, sen kimsin o zaman?

    DONA

    Ben, iyi biriyim…

    BEN

    İyi de anlayamadığım bir şey var. Qur«an-ı Kerim varken neden gerçek seni bize o anlatmıyor?

    DONA

    Az kaldı unutuyordum. Değiştireceğimiz imajın içinde İslam ve Qur«an da var.

    Kuran-ı Kerim’i okumaya başladığımda, şiddet çağrılarının bolluğu dikkatimi çekti. Bu yönde pek çok çağrı söz konusu. Nitekim Qur«an-ı Kerim’i 50 sayfa okuduktan sonra, okuma işlemine son verdim!

    -Kardinal George Pell-

    Qur«an-ın korku dolu bir kitap olduğu algısını değiştirmemiz gerekiyor. Majestelerinin kitap okuma keyfinin yarım kalmaması için yapmalıyız bunu...

    BEN

    Adam açıkça dalga geçiyor. Dindar olmayabilirim ama bu Batılıların aşağılamalarına da gıcık oluyorum!

    DONA

    Sen Qur«an’la ilgili ne düşünüyorsun? Düşüncelerini özgürce seslendir. Bana eleştiri getirebilirsin.

    BEN

    Valla edebi olarak çok güçlü bir metin. Ama çok karışık geliyor insana. Korku saçan çok ifade var gerçekten de. Rahat rahat baştan sona okuyamıyorsun. Bir sonraki ayet hep sürpriz oluyor. Anlaması zor.

    DONA

    Qur«an’ı kristal kadar net bir hale getirsek nasıl olur?

    BEN

    Süper olur!

    DONA

    Qur«an, Yüzüklerin Efendisi gibi sayfa sayfa okunan, ertesi gün kaldığın yerden devam edilen bir metin değildir.

    BEN

    Peki, neden böyle? Qur«an, Kardinallerin bile anlayabileceği kadar basit olamaz mıydı?

    DONA

    O’nun böyle görünmesinin nedeni, çok geniş bir zaman aralığına sesleniyor olması. 600’lü yıllardan dünyanın sonuna kadar geçerli olabilecek bir kaynak o. İlahi ikilemin ne demek olduğunu öğrenmenin vakti geldi.

    BEN

    İlahi ikilem?

    DONA

    Kutsal kitapların hedef kitlesi herkestir. Sizin pazarlamada dediğiniz gibi commoditydir. Ekmek gibi… Tanrı trade off yapmaz. Yani, bazı kesimleri dışarıda bırakamaz. Tanrının ve O’nun indirdiği kutsal kitapların hedef kitlesi herkestir..

    BEN

    Peki, ikilem nerede?

    DONA

    Herkesin gelecek kuşakları da kapsamasındadır. KenDİNi tüm insanlara açmak istiyorsan, basit ve anlaşılır mesajlar vermen kaçınılmazdır. Gelecekte de geçerli olabilmek ise, daha derin mesajlar vermeni gerektirir. Tanrının insana söyleyecek pek çok derin sözü vardır.

    Hem anlaşılabilir hem anlaşılamaz durumda olmak... İşte bu ilahi bir ikilemdir. Buna bir de, bir başka âlemin varlıklarına hitap etme zorunluluğunu da ekleyince, ilahi ikilemin boyutları giderek büyür.

    De ki: Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de öyle demişler: Doğrusu biz, hayranlık uyandıran bir Qur«an dinledik

    Güzel Qur«an-ın Cİn SURESİ 1. MUCİZESİ

    BEN

    Bu ilahi ikilem değil, ilahi üçlem!Aynı metinle, cinlere de hitap edebilmek… Cinlerin benim yazdığım ilanların yüzüne bile bakmadığından eminim. İtiraf ediyorum, bir keresinde, mükemmel bir metin yazarı olduğunu düşünmüştüm. Ananemde kaldığım bir gece, okuyacak kitap bulamamıştım ve Qur«an-ın 60-70 senelik bir Türkçe tercümesini bulup okumuştum. Okuyamamıştım daha doğrusu. Bana seslenmiyordu. Yeni bir tercüme vardı onu daha rahatlıkla anladım.

    Şimdi düşünüyorum da, tercümeleri eskiyen, kendisi eskimeyen bir metin, gerçekten kutsal bir elden çıkmıştır. Bu kadar hızlı değişen bir dünya, bu kadar farklılaşan insanlar. İçinde olduğun ilahi ikilem ne kadar da güçlü. Biraz yumuşadığımı kabul ediyorum.

    DONA

    İlahi ikilem… İndirdiğim son kutsal kitap, bu yüzden ilahi kriptolarla dolu.

    BEN

    Nasıl yani?

    DONA

    Tanrı, kainatın en deneyimli metin kodlayıcısıdır. Qur«an-ı Kerim şifreli bir metindir. Qur«an’ı kutsal yapan içine yerleştirilmiş kriptolardır. Kriptolar yani şifreler, kutsal metinleri gelecek zamanlara taşıyan yetenektir. Qur«an, yeryüzünün tüm kütüphanelerinin, en gizemli kitabıdır. Anneannenin evinde sabaha kadar uyuyamadığın o gün, bir metin yazarı olarak neden Qur«an’da çok fazla kelime tekrarlarının olduğuna anlam verememiştin. Sen de sık tekrarlar algıyı güçlendirir ilkesinden yola çıkarak bu yola başvurduğumu düşünmüştün.

    BEN

    Amaç bu değil miydi?

    DONA

    Kutsal kitaplara bir kere yazılan bir ifade, sık tekrar demektir zira kutsal kitap sık sık okunmaktadır. Aynı konuda birbirine benzer cümleler kurulmasının sebebi kriptolardır.

    BEN

    Peki, nasıl çözeceğiz bu kriptoları?

    DONA

    Qur«an-ı Kerim’i bir de Tanrıdan DİNlemeye ne dersin?

    BEN

    Allah derim ☺ Bu, resim çizmeyi Picasso’dan öğrenmek gibi bir şey. Nereden başlıyoruz?

    DONA

    Qur«an giriş-gelişme-sonuçtan oluşan klasik kitap dizgisinde olmadığından, onu baştan sona okumanın manası bu yüzden yoktur. Çünkü, o ayet ayet indirilmiştir. Ayet yapısı konulara odaklanmanın en güzel yoludur.

    Onu, bir Qur«an olarak, insanlara dura dura okuman için kısımlara ayırıp ağır ağır indirdik.

    Güzel Qur«an-ın İsra SURESİ 106. MUCİZESİ

    Annen öldüğünde sizin evde yaşananları hatırlasana…

    BEN

    Yasin okutuluyordu. Her ölü evinde olduğu gibi… Sorduğum hiç kimse Yasin SURESİ’nde ne anlatıldığını bilememişti. O an fark etmiştim, insanlar onu şiir gibi dinliyordu.

    DONA

    Ve içeri gidip, sandalyeye çıktın. Kütüphanenin tepesinden o tozlu kitabı aldın. Yasin SURESİ’ni buldun ve okumaya başladın. Manasını merak ediyordun.

    Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yakışmazdı! Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Qur«an’dan başka şey değildir;

    Güzel Qur«an-ın Yasin SURESİ 69. MUCİZESİ

    BEN

    Sanıyorum benim yerleşik dine yabancılaştığım an, o andı.

    DONA

    Neyi niçin yaptığını öğrenmenin hakkın olduğuna inanıyordun. Haklıydın da… Tuttuğun o ciltteki Qur«an surelerinin sıralaması ile, surelerin peygambere vahyedilme sıralamasının farklı olduğunu biliyor muydun?

    BEN

    Hayır.

    DONA

    Qur«an-ın sıraya dizilmesi, Muhammedden sonradır. Sence peygamberin onu sıraya dizme fırsatı mı olmadı?

    BEN

    Böyle bir şey olamaz. Bütün yaşamını Qur«an’a adadığını biliyorum. Bunun için bir sebebinin olması gerekir.

    DONA

    Çok geçerli sebepleri vardı. Bunlardan biri de, Qur«an-ın giriş-gelişme-sonuç kitabı olmadığını göstermekti. Qur«an surelerinin gerçek dizilimi, baştan sona ya da sondan başa doğru değildir. İşte projemizin ilk meyvesi, yani birinci sır:

    Qur«an-ı Kerİm’in dİzİlİmİ dışarıdan İçerİye doğrudur.

    Qur«an, farklı düzlemler halinde hazırlanmış, 3 boyutlu bir metindir. 3 boyutlu metinler, karDİNallerin yaptığı gibi sayfaları çevire çevire okunmaz. Derinliğe inilerek okunur.

    BEN

    Kulağa ilginç geliyor da… Daha somutlaştırabilir misin?

    DONA

    Qur«an, düz bir duvar değil, kutsal bir tüneldir. Kademeli bir şekilde hazırlanmıştır. Gerçekte her jenerasyon, farklı bir Qur«an düzlemini okur. Hangi Qur«an düzlemini görebildiğin, kişisel tekâmülünün hangi basamağında durduğuna bağlıdır. Çağın idrak etmeye hazır olmadığı kademeler, şifrelenmiştir.

    BEN

    Meselâ?

    DONA

    Şu 2 ayeti dikkatle okumanı istiyorum.

    1: Ta, Sin, Mim

    2: İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap’ın ayetleri…

    Güzel Qur«an-ın Şuara SURESİ

    BEN

    Evet, okudum.

    DONA

    Ne anlatmak istiyorum sence ?

    BEN

    Qur«an-ın apaçık bir kitap olduğunu anlatmak istiyorsun. Doğru da yapıyorsun, bu karmakarışık bir metindir diyemezdin.

    DONA

    Peki, en baştaki Ta, Sin, Mim ne demek biliyor musun?

    BEN

    Hayır bilmiyorum.

    DONA

    Yalnız değilsin çünkü yeryüzünde hiç kimse bilmiyor.

    Mukatta harfler, Allah ile Muhammed arasında gizli bir şifredir. Onları bilmemiz gerekmez.

    -İmam Buhari-

    BEN

    Gerçekten mi? Bu kadar insan bunu bilmiyor mu?

    DONA

    Bilmiyorlar… Anlamı bilinmeyen harflerle başlayan 28 sure daha var üstelik. Şimdi, bir ikilem görebiliyor musun?

    BEN

    Birinci ayet anlaşılamıyor, ikinci ayetse bu apaçık bir kitaptır diyor. Kendi kendine bir antitez öne sürer gibisin. Kitap apaçıksa bu harflerin manası nedir?

    DONA

    Qur«an düzlemler halinde hazırlandı deyişimin anlamı da işte bu.

    Apaçık olan içinde olduğun düzlemdir. Kitabın bütünü değil. Okuyabildiğin düzlem senin için kristal kadar nettir. Okuyabildiğin düzlem, kaldırabileceğin ölçekteki hakikati apaçık anlatır sana.

    Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Qur«an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, yumuşak olandır.

    Güzel Qur«an-ın Maide SURESİ 101. MUCİZESİ

    BEN

    Kitap, Benim bazı sırlarım var! Şu anda açıklamam sizin için hayırlı olmaz diyor açıkça!

    DONA

    Düzlem felsefesini anlatan bu ayetin kendisi iki düzleme bölünmüştür. İlk iki cümle, ilk düzleme aittir. Qur«an-ın indirildiği döneme aittir. Allah onu affetti cümlesinde Qur«an bir anda sevgi düzlemine geçer. Sure içinde ayetin öncesine ve sonrasına baktığında Onu affettideki Onun kim olduğuna dair hiçbir ipucu yoktur.

    BEN

    Affedilen kim peki?

    DONA

    Ayetin affettiği insanoğludur. Tanrının iyi-kötü herkesi affetmesi iman edenleri üzecek şeydir. Ayetin sonundaki, "Allah bağışlayandır, yumuşak olandır" ifadesinden de Tanrının ahirzaman imajı hakkında fikir sahibi olabilirsin.

    BEN

    Düşünüyorum da insan üzülebilir gerçekten. Tanrının sonsuz merhametinin herkese açılmasını kaldırmak, hayatını sana adayanların içini burkabilir.

    DONA

    Düzlemler felsefesi, Qur«an-ın en büyük sırlarından biridir. Bir sonraki düzleme geçebilmen için doğru zamanı beklemen gerekir.

    "O, alemler için yalnızca bir öğüttür." Gerçekten Qur«an-ın haberini bir süre sonra bileceksiniz!

    Güzel Qur«an-ın Sad SURESİ 88. MUCİZESİ

    Alemler için ifadesine dikkat. Burada, ümmetler kelimesini kullanmak varken alemler seçilmiştir. Bir süre sonra ile birleştirdiğinde anlatılmak istenenin jenerasyonlar olduğunu kolaylıkla görebilirsin. Allah, indirdiği kitabın bütün jenerasyonların değişen ihtiyaçlarına cevap vermeye muktedir olduğunu iddia ediyorsa, burada insanoğluna düşen, durmak ve düşünmektir. Tanrı, hiçbir vaaDİNden dönmez. Dönmez, çünkü dönmesini gerektirebilecek bir koşul oluşamaz. Bu vaat, yani Qur«an-ın tüm jenerasyonların ihtiyacını karşılama sözü yerine gelmelidir ve bu yolda Tanrının önünde iki seçenek vardır:

    a- Qur«an’ı değişime kapalı kılmak

    b- Qur«an’ı değişime açık kılmak.

    A şıkkını seçen bir Tanrı, dünyanın bu kadar hızlı bir şekilde değişmesine müsaade etmez. A şıkkını seçen bir Tanrının yapacağı tek şey, hayatın akış hızını sınırlı tutmak ve 1400 yıl öncesinin konjonktürü ile bugün arasında bir uçurum doğmasına müsade etmemektir.

    BEN

    Sen hangisini seçtin?

    DONA

    Dünya bu kadar hızlı ve yoğun bir şekilde değişiyorsa, bunun nedeni Tanrının B şıkkını seçmiş olmasıdır. Her şey bu kadar hızlı değişiyorsa, bu evreni Rab yarattıysa, bu değişimde O’nun da parmağı olmalıdır. Rab, değişimin bir parçasıysa Bu son kitabımdır, içinde size gerekecek her şey vardır diyorsa, Qur«an-ın içinden çıkacak açılımlara herkesin açık olması gerekir. Hayatta değişim diye bir şey varsa, Qur«an’da da DİNamik bir içerik vardır.

    BEN

    Dinamik bir içerik nasıl olur?

    DONA

    İlaç olarak düşünecek olursan Qur«an, alındığında vücut içinde zamana yayılarak çözülen bir haptır.

    Vücuda salınan ilk etkisi korkudur.

    Qur«an insanlığa en büyük korkuyu,

    Tanrı korkusunu öğretmiştir.

    BEN

    Önce bizi korkutup, sonra bu korku saçan imajını değiştirmeye çalışmak ne kadar doğru?

    DONA

    İnsan Tanrıdan korkarak, diğer insanlardan korkmamayı öğrenir. İnsanın maddi ve manevi köleliğine son vermenin tek yolu, ona sadece Tanrıya kulluk etmesini öğretmektir. Qur«an müfredatının ilk dersi bu yüzden Allah korkusu olarak seçilmiştir. Şeriat hukukunun temelinde de bu yüzden korku vardır. Qur«an-ın ilk yayınlandığı çağdaki iletişim hedefi, korku oluşturmaktır.

    İnkar edenlerin kalplerine korku salacağım…

    Güzel Qur«an-ın Enfal SURESİ 12. MUCİZESİ

    Eğitimin ilk motivatörü korkuydu. Hukukun olmadığı, yaşam hakkının kutsallığı gibi çok basit ilkelerin bile olmadığı bir dönemden bahsediyoruz. Korku düzleminin misyonu, insanın vahşi doğasını evcilleştirmekti.

    Qur«an’da korku saçan bir Tanrı figürü vardı ve kendisinden çok daha güçlü birinin varlığını bilmek kendi gücüne tapınan insanı uysallaştırıyordu. Korku düzlemi, güç sahiplerine, kendi iletişim dillerinde bir uyarıydı. Aynı zamanda, başkasının gücüne boyun eğme durumunda olanların da başını dik tutuyordu.

    BEN

    Çocukken yanlış şeyleri anlatmak için cıssss! yaparsın, büyüdüğünde de her şeyi nedenleriyle açıklarsın. Bunun gibi bence. Hani, uçaklar yere indiğinde, hostesler lütfen kemerlerinizi ışık sönmeden çıkarmayınız der. Bu anonsu duyunca herkes, kemerlerini çözmeye başlar! Yetişkin bir beyine bir şey yaptırmak istiyorsan, ona nedenlerini de anlatmak zorundasın. Onlara, alandaki başka bir uçakla çarpışma tehlikesinin henüz geçmediğini anlatmanın iyi bir yolunu bulursan, o kalabalık terk ettiği koltuklara derhal geri dönecektir.

    DONA

    İnsanlar, Qur«an-ın düzlemler halinde yazıldığını bilmedikleri için benim imajım korku uyandırıyor. Korkunun çağı artık sona erdi. Beni sonsuz sevgiyle dolu bir Tanrı olarak yanıbaşında bulmanın zamanı geldi.

    BEN

    Bunları ilk defa duyuyorum. Zaten bu gezegende her şeyi en son ben duyuyorum!

    DONA

    Şunu düşünmeni istiyorum. Korku, Rab için bir amaç değil araçtır. Öğretme metodudur. Korkuyu başarıyla öğrenmiştin. Şu anda korkuyu öğrendiğini de öğrenDİN. Sıra, sevgiyi öğrenmeye geldi. Bu yüzden bugün burada benimlesin. Şimdi kutsal kitapla ilgili yeni şeyler öğreneceksin. Sana tanıtacağım yeni Tanrının, kutsal kitapla çelişmediğini görünce çok rahat edeceksin. 2. Qur«ani kademeyi keşfedeceksin.

    BEN

    Peki, nasıl?

    DONA

    Düzlemleri okuyabilmen için, okuduğun metinler üzerinde çalışman gerekir. Kutsal kitapları, klasik kitaplardan farklı okuman gerekir. Ayetleri okurken aklında ilk beliren anlamla tatmin bulmaktan vazgeçmelisin. Ayetin sana anlatabileceği pek çok farklı mesajı olduğunu düşünmeli ve çapraz gidiş-gelişlerle bu olasılıkları bire indirmelisin. Şu ayeti okumanı istiyorum:

    Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar bir şey olsa onu ortaya getiririz. Hesap görücü olarak biz yeteriz!

    Güzel Qur«an-ın Enbiya SURESİ 47. MUCİZESİ

    Ne anlıyorsun?

    BEN

    Adil bir yargıç olacağını ve insanların geleceğini belirlerken objektif davranacağını anlatmak istiyorsun.

    DONA

    Güzel. Şimdi de bu ayeti okumanı istiyorum.

    Yemin olsun, cehennemi tamamen cinler ve insanlardan dolduracağım.

    Güzel Qur«an-ın Secde SURESİ 13. MUCİZESİ

    Dikkatini çeken bir şey var mı?

    BEN

    Evet. İlahi yargıya, ilahi bir müdahale… Objektif bir yargı süreci, önyargıyla başlamaz. Beni adil olarak yargılayacağını söyleyen ilahi yargıç, daha mahkeme başlamadan kalemini kırmış!

    DONA

    Aferin sana. O hakim, kalabalık bir grubu yargılamaya başlamak üzere. Gruba dönüp, şu görmüş olduğunuz cezaevini sizinle dolduracağım diyor ve yargılamaya bu şekilde başlıyor. Belki de hepsi masum… Cezaevini sizinle dolduracağım diyerek kenDİNi bağlayan bir yargıç, o cezaevini doldurmak zorundadır. Böyle bir yargıcın, sanığa hassas adalet terazilerinde, çok güzel yargılayacağım deyişinin hiçbir inandırıcılığı olamaz. Cezaevini dolduracağını söylediği anda, senin hakkındaki hüküm çoktan verilmiştir.

    BEN

    Şimdi düşüp bayılacağım. Bana bunları nasıl söylersin?

    DONA

    Derinliğe indikçe bazı ayetlerin birbiriyle çelişiyor gibi göründüğüne şahit olacaksın. Bunun nedeni bu ayetlerin farklı Qur«an kademelerine ait olmasıdır. Tanrının sözleri çelişmez. Bu iki ayet de Tanrının sözüdür. Yaşam bir anlıktır ve bir anlık dalgınlıkların sonsuzluğunu belirlemesi adil değildir. Düzlemleri göremezsen bu gerçek bir girdaptır. Bu girdabın sonu, kalbindeki Tanrı imajının yıpranmasıdır. Ön araştırman sırasında yanındaydım. Konuştuğun herkes bu kaotik ortamda neden yeni bir DİN göndermediğimi merak ediyordu. Yeni bir DİN göndermeyişimin sebebi, ihtiyaç olmaması değil eski zannettiğinizin içinde yepyeni bir DİNin gizli olmasıydı. Kriptoları okumaya başladığında yepyeni şeylerle tanışacaksın. Hazır ol.

    BEN

    İyi de Qur«an kodlanmış bir metindir şeklinde bir ayetin olması gerekmez miydi?

    DONA

    Sen olsaydın, Qur«an-ın şifreli bir metin olduğu mesajını şifreli mi verirDİN şifresiz mi?

    BEN

    Şifreli tabii ki! Peki, nerede bu ayet?

    DONA

    Yakında onu bulacağız. Şu ayeti not edelim öncelikle.

    Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.

    Güzel Qur«an-ın AL-İ İmran SURESİ 7. MUCİZESİ

    BEN

    Aklı yüceltiyorsun. Aklımı kullanmamı istiyorsun. Akıl yürütmemi öneriyorsun.

    DONA

    Harikasın. Küçüğüm, İslam bir felsefedir. Qur«an da felsefe okulu. Qur«an kademelerinde gezinebilmek için gerçek bir filozof gibi hareket etmelisin.

    BEN

    Bak bu hoşuma gitti. Felsefeyi severim.

    DONA

    Şimdi sana felsefe sözlüğünün akıl yürütme başlığını gönderiyorum.

    AKIL YÜRÜTME

    FELSEFEYE GÖRE 4 TÜR AKIL YÜRÜTME VARDIR:

    TÜMDEN GELEREK AKIL YÜRÜTME,

    TÜME VARARAK AKIL YÜRÜTME,

    OLMADIK SENARYOLARLA AKIL YÜRÜTME,

    TERSTEN GİDEREK AKIL YÜRÜTME.

    BEN

    Peki. Ne yapmamı istiyorsun?

    DONA

    Qur«an’a gerçek bir filozof olarak yaklaşmanı... Bu dört metoddan birini seçerek aşağıdaki cümle hakkında akıl yürütmeni istiyorum.

    …İyice araştırıp kavrayan bir topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde ayrıntılı kıldık.

    Güzel Qur«an-ın Enam SURESİ 98. MUCİZESİ

    BEN

    En kolayıma gelen tersten giderek akıl yürütmek açıkçası.

    DONA

    Cümleye ayna tutmak, güzel bir seçim. Cümleyi ters görsen de cümlenin kendisini göreceksin.

    BEN

    Evet, aynayı tutuyorum. Araştırmayan bir topluluk için bizim ayetlerimiz ayrıntılı değildir.

    DONA

    Ne düşünüyorsun?

    BEN

    Ben açıkçası, ayrıntılar deyince evlilik boşanma gibi detaylı tarif edilen ayetleri anlıyorum. Üzgünüm ama bir şey göremedim.

    DONA

    Hmmm. Peki, sana şunu sorsam: Bahsettiğin o detaylar, hiç araştırmayıp hiç kavrayamayanlar için de açık değil mi?

    BEN

    Eveeeet! Ayette, ayrıntılara ulaşmayı koşullara bağlıyorsun.Siz araştırıp, akıl yürüttükçe bizim ayetlerimizden yeni ayrıntılar çıkacaktır... Bu ayette olduğu gibi…

    DONA

    Artık, kütüphanende daha önce hiç okumadığınkutsal bir kitabın bulunduğunu öğrenDİN.

    BEN

    Qur«an-ın düzlemler halinde hazırlandığıyla ilgili gerçek bir kanıt var mı? Yoksa bunu sadece akıl yürüterek mi anlayabilirim?

    DONA

    Aşağıda, filozofların bu meraklarını giderecek önemli bir ipucu var.

    Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası olan bir kısım ayetler muhkem’dir [kesindir]; diğerleri ise müteşabihtir [benzeşmelidir]. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa, onun açıklamasını Allahtan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

    Güzel Qur«an-ın AL-İ İmran SURESİ 7. MUCİZESİ

    BEN

    Hmmm…

    DONA

    Bu ayet, Qur«an ayetlerini iki bölüme ayırır. Kesin hüküm ayetleri ve farklı anlamlandırmalara açık ayetler. Bu bölüm muhkem, bu bölüm müteşabih diyebileceğin kategorik bir ayırım yapamazsın. Çünkü bölümleme, derinlemesine yapılmıştır. Hangi düzlemin ilk sırada olduğu da açıktır. Farklı yorumlanması mümkün olmayan kesin ayetler, temeldedir yani ilk düzlemi oluştururlar.

    BEN

    Bak şimdi oldu. Ya ister misin, ben insanlara Qur«an iki düzlemliymiş dediğimde bana biri çıkıp bu ayeti göstersin. Kalbinde hastalık olan insan pozisyonuna düşer insan.

    DONA

    Düzlem mantığından rahatsız insanlar olacak, bundan şüphe olmasın. Onların Qur«an’ı bir kesin hükümler kitabıdır: Şunları yapın, bunları yapmayın. Onlar Qur«an’ı On Emir üslubunda duyar ve duyururlar. Bir düşünsene…Tüm ayetler, kesin ve değişmez olsaydı böyle bir sorun olmaz, böyle bir ayete de gerek olmazdı. Acaba Tanrı, bazı insanların yoldan sapmalarına gerekçe olarak kullanacaklarını bildiği halde neden müteşabih ayetlere ihtiyaç duymuştu? Onların bu davranışı Tanrı için bir sürpriz miydi?Bu ayetteki kripto, müteşabih ayetlerin açıklamasını Allahtan başkasının bilemeyeceğinin anlatıldığı cümledir. Acaba Tanrı, kutsal kitabının bir bölümünü insanların anlamaması için mi indirmiştir? Tanrı tarafından indirilmiş bir DİN… Onu insanlara anlatmak için var gücüyle mücadele eden bir peygamber… Ve bu yolda canlarını veren ilk Müslümanlar… Tüm bunlar, insanların asla tam olarak anlayamayacağı bir kitap için midir? Ya da Tanrı derinlere gizlediği mesajlar için doğru zamanı mı beklemektedir? Sezgilerin yanıt vermesi gereken soru budur.

    BEN

    Bunu hiç düşünmemiştim.

    DONA

    Buradaki diğer gizemli nokta da şudur: Bütün benzeşmeli ayetlerle ilgili olarak ilk bakışta her insan yorum getirebilir. Allahtan başkası bilmez ifadesi, benzeşmeli ayetlerin anlamını bildiğini sanmamanın örtülü bir tavsiyesidir. Çünkü, onların anlamı sanıldığı yönde değildir. Bu cümlenin hemen devamındaki ilimde derinleşme vurgusu, müteşabih ayetlerin sırrının açıklanması ile ilgili bir zamanlama öngörüsüdür. Bu vurgu, kitabın bir bütün olduğunu sadece ilimde derinleşenlerin bileceği bir şey olduğunu anlatmak için yapılmamıştır. Çünkü, Allah bütündür diyorsa kitap bütündür. Bunun için derin bir ilme ihtiyaç yoktur. Ayette, Tanrının o kadar sıfatının arasından Rab yani tekâmül ettirenin seçilmesi de tesadüf değildir. Ayetin sonundaki temiz akıl kavramını da sana ileride anlatacağım.

    BEN

    Müteşabih ayetlerden farklı anlamlara çekilebilecek ayetler diye bahsediliyor.

    DONA

    Eğer kutsal kitabında farklı anlamlara çekilebilecek ayetler varsa, o zaman ne duruyorsun? Hadi onları farklı anlamlara çekmeye başla...

    BEN

    Söz veriyorum bundan sonra Qur«an-ın düzlemleri konusunda şüphelenmeyeceğim. Bir kanıt daha verirsen tabi ☺

    DONA

    Allah, müteşabih [benzeşmeli], iç içe ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allahın zikrine yumuşar-yatışır. İşte bu, Allahın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur.

    Güzel Qur«an-ın Zümer SURESİ 23. MUCİZESİ

    Bu ayette sadece düzlemlerin sayısının yanı sıra sıralamasını da görebilirsin. İkişerli kitap ifadesinden sonraki cümle, insanın Tanrıdan korkma anını anlatır. Bundan bir sonraki cümlede, korkunun sonraki aşaması olarak yumuşamış bir kalp kıvamı tarif edilir. İşte bu, ikinci düzlemi yani sevgiyi öğrenmeye hazır olan kalbin kıvamıdır. Daha sonraki cümle, ikişerli kitabın Allahın yol gösterme biçimi olduğunu anlatır. Bu da hidayetin yoludur.

    BEN

    Dilediğini hidayete erdirir kısmını şöyle düşünüyorum. Yarattığın her insan senin için bir. Dilediğini seçmek, ayrıcalık tanımak demek. Bu hem senin adil sıfatına uymaz hem de tutarlı olamaz. Herkesi sen yaratmışken şunlar hidayete ersin demen için bir sebep olamaz ki. Ayrıca senin bu seçiminin hidayete erme öncesinde olması gerekir ki, her insan hidayeti bulmadan önce kötüdür. Bence, hidayete ermek herkes içindir ve sadece bir zamanlama konusudur.

    DONA

    Doğru anlaşılmak, Tanrıya bile keyif verir ☺

    BEN

    Keyfini bölmek istemem ama neden Qur«an’ı ikişerli bir yapıda indirdin? Yani, tek, kesin ve net olsaydı daha iyi olmaz mıydı?

    DONA

    DİNler, birer geçiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve Qur«an. Bunların hepsi farklı DİNler gibi görünseler de gerçekte aynı merdivenin basamaklarıdır.

    Hakikatin özünde gelişmek vardır.

    İnsanlar geliştikçe Tanrının mesajı da gelişim gösterir.

    Hadi Tanrının mesajı gelişir derken anlatmak istediğimi daha somutlaştıralım.Tevrat, İncil ve Qur«an. Bu üç kitapta özgün cennet anlatımları vardır. Tevrat ve İncil değiştirilmiş olsa da cennetin kendisiyle ilgili tasvirlerin orijinal olduğunu söylemeliyim. İnsanlar daha önce hiç gitmedikleri bir yerle ilgili sonradan yeni anlatımlar yapmamıştır. Yani anlayamadıkları için değiştirememişlerdir.

    Şimdi asıl soruya geçiyoruz. Cennet hep aynı Cennet’ken, Tanrının anlattığı Cennet’ler neden değişmektedir. İncil’deki Cennet, Tevrat’taki Cennet ve Qur«an’daki Cennet neden bire bir aynı mekânlar olduğu hissini vermemektedir? Yoksa Cennet, Adem’in onu terkettiği günden bugüne sürekli restore mi edilmektedir? Üzerine yeni katlar mı inşa edilmektedir? Ya da dekorasyon anlayışı mı değişmektedir?

    BEN

    Bu süreçte değişen tek faktör insan. İnsan geliştikçe, sen Cennet’i daha netleştiriyor olmalısın. O zaman Qur«an-ın ikinci kademesinde bana anlatacağın Cennet de değişecek olmalı.

    DONA

    600’lü yıllardan 2000’li yıllara uzanan süreçte dünyada o kadar büyük değişimler yaşandı ki, Qur«an son kitap olduğunu söylemeseydi ve ben bugün yeni bir kutsal kitap indirseydim, herkes Tanrı çok iyi yaptı diyecekti. Ben bunun yerine son kutsal kitabın tek bir harfini, tek bir kelimesini değiştirmeden çağrısını bir anda değiştireceğim. Bu yapacağımız küçük keşif, Qur«an-ın bir mucizesi olacak. Bu mucizeyi bize dönüşen ayetler yani müteşabih ayetler verecektir. Şu ayeti okumanı istiyorum.

    De ki: Eğer bütün ins ve cin [toplulukları], bu Qur«an-ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler.

    Güzel Qur«an-ın İsra SURESİ 88. MUCİZESİ

    BEN

    Çok açıkça meydan okuyorsun.

    DONA

    Kime?

    BEN

    Bize, cinlere, herkese.

    DONA

    Sonsuz kudret sahibinin, kendi yarattıklarına meydan okumasını gerektirebilecek sebep ne olabilir?

    BEN

    Hmmm… Qur«an senin yaratımın. İnsanlar ve cinler de öyle. Bir benzerini yaratacak olsalar, bu senin de başarın olurdu. Sen onları iyi yetiştirmiş olurdun. Bu ayetin mesajı, insanın kapasitesinin azlığına vurgu yapmak olamaz. Hepimiz senin eseriniz çünkü. Kapasitemiz azsa, bu senin bize verdiğindir. Bize az verdiysen, bunu yüzümüze vurman hiç mantıklı olmazdı. Mesaj, Qur«an’la ilgili bir işaret olmalı.

    DONA

    Bu ayet, zannedildiği gibi Qur«an-ın Rab tarafından indirildiğini vurgulamak için de söylenmedi. Bu başka bir çok ayette zaten söylendi. Bu cümle, kitabın yapısı hakkında bir fikir vermek içindi. Bu cümlenin deşifresi: "Sürprizlere hazır olun!"dur. Müteşabih ayet, bir metin yazım teknolojisidir ve onun tek örneği Qur«an’dır. Tüm insanlığa ve cinler alemine gerek yoktur. Tek bir insan bile muhkem, yani hüküm verici bir kitap yazabilir. Ben, domuz etini yemeyin derim. Sen bir kitap yazacak olsan koyun etini yemeyin diyebilirsin. Konu muhkem ayet yaratmak yani hüküm koyup, normatif olmaksa bunu herkes yapabilir. Hatta taraftar da bulabilir. Bunun için Rab olmaya gerek yoktur. Kimselerin yapamayacağı şey, müteşabih ayetler yaratmaktır. Müteşabih ayetler, zamanın akışı içinde çözümlenebilen kriptografik ayetlerdir.

    BEN

    Ama insanlar da kriptografik metinler yazabiliyor.

    DONA

    Müteşabih, bir kriptografi tekniği, bu doğru. Ancak… Müteşabih tekniği, sadece Tanrının kullanabileceği bir şifreleme tekniği...

    BEN

    Neden? Metin yazarlığımı küçümsüyorsun gibime geliyor. Biraz uğraşsam yaparım.

    DONA

    O halde müteşabih ayet yaratmak için sana gerekecek malzeme listesini veriyorum.

    BEN

    Hemen tedarik edeceğim. Meslek onurum söz konusu!

    DONA

    Müteşabih ayet yaratmak için gerekli malzeme listesi:

    Madde 1: Bir adet dil! Müteşabih bir ayet yazmak için özel bir dil yaratman gerekecek. Arapça dili, Qur«an’ı taşımak üzere oluşturuldu.

    BEN

    Oooo! Orada dur. Bu iş beni aşar!

    DONA

    Müteşabih ayet yaratmak için gerekli malzeme listesi:

    Madde 2: LEVH-İ MAHFUZ yani varoluşun tüm kaderinin kayıtlı olduğu kitap. Bu kitap olmazsa, müteşabih ayet yaratamazsın. Sadece yeni bir dil yaratman gerekmez. Kaderin kontrolünün de sende olması gerekir. Qur«an, LEVH-İ MAHFUZ’dan bir parçadır ve bu yüzden bu kadar değerlidir.

    BEN

    Eeee listenin kalanını saymana gerek yok. İddiamı geri aldım. Zaten insan eliyle şifrelenmiş metinler 500 metreden ben şifreliyim diye bağırır. Sen -dediğine göre- yüzlerce kripto sığdırıyorsun bir metne. O metin, köşeli hale gelmiyor tam tersine şiirsel bir anlatımla, yumuşacık bir üslupla okuyana onu anlayabildiği hissini veriyorsun. Televizyonda şifreli yayınlar vardır, decoderin yoksa asla izleyemezsin. Senin yaptığın şifreli yayında, decoder yoksa ekranda çizgiler oluşmuyor, izleyebildiğin bir yayın var. Müzik klipleri oynuyor, decoderi devreye soktuğunda altından belgesel çıkıyor. Meğer kanal müzik kanalı değilmiş. Evet, seni tebrik ederim, sanırım beni bu konuda ikna ettin.

    DONA

    Müteşabih ayetler, zannedildiği gibi kelimelere mecaz anlamlar yüklemek de değildir, çünkü bunu da edebiyat yanı iyi olan herkes yapabilir. Müteşabih ayetler, 7. yüzyıla ayrı, 21. yüzyıl jenerasyonuna ayrı mesajlar sunabilme mucizesidir. Öyle ki, yeni mesaj, eskisinden bambaşka da olabilir.

    Qur«an evrende, düzlemler halinde yazılabilmiş tek kitaptır. Müteşabih ayetler, zannedildiği gibi felsefik anlatım ayetleri de değildir. Zebur, Tevrat ve İncil, bunlarda da felsefik anlatımlar vardır. Değiştirilmiş olsalar da, kutsal kalabilmiş ayetler de vardır. Bunların içinde felsefik anlatımlar da mevcuttur, ancak hiçbiri müteşabih değildir.

    Bir yanağına vurana öteki yanağını çevir.

    İncİl Matta Bölüm: 5. Ayet 39

    Bu İncil ayeti, tipik bir felsefik anlatımdır. Kötülüğe kötülükle cevap vermemeyi, çok güzel bir şekilde anlatır. Ancak, müteşabih değildir. 3. yüzyılda bu İncil ayetinden anlaşılan neyse, 21. yüzyılda anlaşılan da odur. Yanak, aynı yanaktır. Bu hiç değişmez. Bu ayetin yorumuyla ilgili

    Hıristiyanlar ikiye bölünmezler. Çünkü, felsefik de olsa mesaj çok açıktır. Tanrı filozofik anlatımlar yapmak istediğinde bunu çok basit bir şekilde yapabilmektedir, İncil ayeti bunu göstermektedir:

    Gaybın anahtarları O’nun yanındadır;

    Güzel Qur«an-ın Enam SURESİ 59. MUCİZESİ

    Qur«an’a gelince, Qur«an’la ilgili binlerce farklı yoruma dayalı tartışma olmasının sebebi de budur. Müteşabih ayetler, gaybın anahtarı kitaba yerleştirildiğinde hareket eden ve sana onu ilk defa okuyor olduğun hissini veren ayetlerdir. İşte bu, Qur«an mucizesidir.

    BEN

    Söylemişsin zaten. Burada bir anahtar var diyorsun. Bunu söylediğine göre bir yerlerde bir kilit olmalı.

    DONA

    Hareket eden bir metin yaratabilmek nasıl bir şeydir? Dünyanın en iyi yazarı hareket eden bir metin yazabilir mi? Düşüncen nedir?

    BEN

    Bunu başarabilecek dünyada tek bir insan varsa, o da Shakespeare’dir.

    DONA

    Sana kötü bir haber… Romeo ve Jülyet, bundan bin yıl sonra da kitabın finalinde ölecekler. Hareket eden bir metin olmadığı için, iki aşığın dirilme ihtimalleri

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1